Röportaj: Murat Beşer ile Vazgeçemediği 5 Plak Üstüne

Beatsommelier

Murat abi öncelikle selamlar, röportaj isteğimizi kabul ettiğin için çok teşekkür ederiz. Kısaca biz kim olduğumuzdan bahsedelim. Instagram hesabımız var. Burada plak paylaşımı yapıyoruz genel olarak. Plakları paylaşırken de salt bir meta olarak değil de arka planında da hikayelerini anlattığımız, onları belli düzlemlere oturttuğumuz, hikayeleştirdiğimiz bir konseptimiz var.

Dolayısıyla bu konseptin devamında da aslında bu işle ilgilenen, bu işin doğasını bilen insanların olmadan yapamayacakları, hayat hikayelerinin eksik kalacağı beş tane plak üstüne biraz sohbet etmek istiyoruz. Aynı zamanda bu plaklar üstüne sohbet ederken de günümüz güncel müzikle ilgili çeşitli noktalara da kısa kısa değinmek istiyoruz. 

5 adet plağa geçmeden önce kısa sorularımız ile başlayayım, açılışı öyle yapmış oluruz. Şu sıralar müzik arşivinizde daha çok hangi türler var? Hangi türlere odaklanmış durumdasınız.

Murat Beşer

Yaklaşık on bir bin tane plak var evde, ve hepsi evde. Bir depoda, atölyede, stüdyoda falan değil. Hepsi evde. Bunlar arasında soul’dan, funk'dan, caz’dan, alternatif caza kadar her tür var. Yani yerlisi yabancısı, Türk halk müziğinden arabesk'e kadar çeşit çeşit plak arşivimde mevcut. Biraz da işim gereği bu çeşitlilik söz konusu. İşim icabı yazdığım için de pek çok türle, klasik müzik dışında hemen hemen her türle ilgileniyorum.

 

Beatsommelier 

Kaç yıldır plak topluyorsunuz Murat abi? Bu arşive kaç yıl sonunda oluştu?

Murat Beşer

İlk plağımı 70'li yılların ikinci yarısında almıştım. Yani bu da aşağı yukarı 50 yıla yakın bir zamandır topladığım anlamına gelir.

Beatsommelier

Hani plak kültüründe digging yapmak vardır ya, bu bahsettiğiniz plaklar Türkiye’de digging yaparken ortaya çıkıyor mu yoksa plakları temin ederken çeşitli kanallarınız var mı?

Murat Beşer

Tabi çıkıyor ama kaynağım sadece Türkiye’deki plak satıcıları değil. Çünkü eğer çaldığınız türde iyi bir set yapmak istiyorsanız bana göre en az o türde bine yakın plağınızın olmalı ve bu kalabalık sürekli güncellenmeli. Onlar da size özel seçilmiş plaklar olmalı ki herşeyi burada bulmak pek mümkün değil. Yani plakçıların dışında muhakkak internete başvurmanız gerekli, ki plak dükkanları dışındaki kaynakları hiç sevmiyorum ama mecbur kaldıkça o kaynaklara başvuruyorum.

Beatsommelier

Plak DJ'liğinden bahsettiniz. Plak DJ'liği de günümüzde yükselen bir trend gibi görünüyor açıkçası. Hem plak çalan hem de dinleyen bir kişi olarak bu trendi nasıl görüyorsunuz ve gece hayatına kattığı artılar nelerdir sizce?

Murat Beşer

Bir kere burası tartışılmaz bir gerçek ki kayıtlı olan en iyi ses Maxiler'deki ses. Yani hangi medyadan çalıyor olursanız olun Maxiler'den çıkan ses ile herhangi bir şeyi mukayese etmeniz zor. Maxi’nin kanal aralıkları geniş ve kanalların kendisi çok derindir. Ayrıca Maxiler'in mixi ve masteringi de farklı yapılır. Yani Maxiler'deki o şarkılar albüm versiyonlarındaki gibi değildir. Yeniden mix mastering yapılmış halleridir onlar. O yüzden de diskoteklerde ve pikaplarda çalınmak  üzere özel olarak düzenlenmiş ve basılmış plaklardır onlar. 

Benim örneğimde ise son yıllarda R&B'ye aşık olmamın, R&B hip-hop çalmamın birkaç nedeni var. Bunların başında en iyi sesi bu maxilerde yakalamış olmam. Bunun temel sebebi de endüstrinin son dönemlerde bir mainstream olarak en gazla yatırımları R&B'ye yatırıp yapmış olması. Prodüksiyonu, soundları anladıktan ve çaldıktan sonra R&B'ye ben müzik tarzı olarak vurulmadım önce. İçindeki sounda vurulduğum için R&B çalmayı tercih ettim. Dolayısıyla bu benim neden Maxi çalmayı tercih ettiğimin de bir açıklaması olabilir. Yani plaklardaki en iyi sesi ararken haliyle R&B'yi de sevmiş oldum. Yani birkaç yıl öncesine kadar çalmadığım bir tür iken şimdi en çok çalmaktan zevk aldığım tür haline geldi.

Yeniden plakların kulüplere ve bazı mekanlara girmesine ve çalınmasına gelecek olursak da, şu an yeni kuşaklar plaklarla çok sonra ve çok geç tanıştı. Bizim kuşağımız plaklarla büyüdü ama yeni kuşaklar için babalarının ve dedelerinin hatta formatıydı plaklar. Onlar plakları sonradan keşfetmek, anlamak ve öğrenmek zorunda kaldılar ve bizim çocukluğumuzun da öğrendiğimiz şeyi onlar biraz daha geç yaşta öğrenmeye başladılar. O nedenle de iki jenerasyon arasındaki çalma kültürü farklı. İki jenerasyon arasındaki sahip olunan arşiv, sahip olunan müzik dinleme kültürü de farklı. O nedenle yeni başlayanların plak konusunda yol almaları gereken, araştırıp öğrenmeleri gereken çok şey var. Bu sadece çalma teknikleri vs değil, çalma teknikleri bir şekilde halledilir, çalışarak öğrenilir. Fakat asıl kat edilmesi gereken yol müziğin kendisi, repertuar öğrenmeleri. Müzik tarihine önem vermeyen okumayan ve araştırmayan bir DJ, istediği kadar iyi teknik öğrensin, gideceği yol sınırlıdır. 

Bir de yeni başlayanlar için en önemli handikaplardan biri tabii ki binlerce planınızın olması lazım. O da maalesef bizim dönemimizde çok öyle değildi biz çok ucuza, bir iki ekmek parasına plak sahibi olabiliyorduk çünkü zamanın formatıydı o. Oysa şimdi bu iş öyle ciddi bir ekonomik güce bakıyor ki, birkaç plak alabilmek için annenizin bileziklerini bozdurmanız gerekebilir.

Benim açımdan bugün biraz daha baktığımda, genç arkadaşların daha çok eski şarkıları ve plakları filmlerden görmeleri, sosyal medyadan duymaları ya da özellikle salgın günlerinin de getirdiği bir açlıkla eve kapanma ve sonrasındaki malzemeyi fiziksel olarak elde tutma arzusu çok önemli. TikTok ve instagram gibi mecralarda bizi geçmişte vuran şarkıların yeniden gündeme gelmesi çok önemli. Ancak bu merak ve ilgi çok kısa sürüyor ve gündelik olarak çok çabuk tüketiliyor. Nadiren birileri onları ararken plaklarına denk geliyor ve ona yöneliyor. Önemli olan bu zevkin bir tutkuya dönüşmesi ve kalıcı hale gelmesi.

Beatsommelier

Hemen ikinci soruma geçeyim. Zaten bunun cevabını biraz aldık ama diğer formatları da biraz konuşmak istiyorum. En sevdiğiniz müzik formatı nedir diye soracaktım, kaset mi plak mı streaming mi diye, zaten geçmiş yanıtlarınızdan en sevdiğiniz formatın plak olduğu anlaşılıyor.

Murat Beşer

Diğer formatlarla olan ilişkimden bahsedeyim o zaman. Ben Makara Tape dışında klüplerde, diskoteklerde her o formatta çaldım. Doksanlı yılların başında plak döneminde çaldım. Aynı günlerde kaset de vardı.

Kalemle sarardık kasetleri, numaratörleri olan kaset çalarlar vardı. Hangi şarkının kaç numarada bittiğini ve başladığını kağıtlara not alırdık. Sonra CD'ye geçtik, ondan sonra zaten MP3'ler ve streamler çıktı. Ama benim için bütün bu formatların arasında tabii ki en keyifli olanı plak.

Beatsommelier

Peki günümüz streamingi ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Yani bunun sanatçıya ve sektöre etkileri. Onun dışında streaming’in kalite olarak, nerede durduğu ve erişilebilirliğine ilişkin. Bir de streaming’in sektör ve sanatçıya olan etkisini sormak isterim. Plak başat bir sektör mü sanatçılar için daha iyi olabilirdi yoksa streaming (Spotify, Youtube vb.) ok midir?

Murat Beşer

Plak şu an bütün popülerliğine rağmen bana göre halen fantastik, hala butik. Çünkü dünyada müzik tüketimini formatlarla orantılandırdığınız zaman plak çok pahalı. Herkesin tercih edebileceği bir şey değil. Zaten basıldığı sayı, satıldığı adetleri de göz önüne alacak olursk streamlerle falan mukase edilebilir bir durum yok. Bütün pastanın belki %0.5'i’dir. 

Zaten plağa dönüş bir nevi müzik endüstrisinin çaresizliğinden doğmuş bir şey. Çünkü endüstri dünya çapındaki krizini bir fiziki formatla yanıtlamak, telafi etmek mecburiyetinde kaldığında bunun yöntemi olarak plağı gördü. Yoksa bugün o bastığı binlerce plaktan çok ciddi kar oranlarıyla satış yapıyor da para kazanıyor değil hiç kimse. 

O açıdan streaming ile kazanılan para ile plağın kazandırdığı arasında bir mukayese yapıp plağın kazançlı bir format olduğunu söylemek mümkün değil. Plak bana göre bugün butik olduğu kadar da prestij için basılan bir format. Yani bir sürü topluluk ve sanatçı aslında sınırlı sayıda plak basıyor ve satıyor ama bu formattan para kazandıkları pek söylenemez. Diskografisinde plak formatında bu albüm basılmış olsun diye prestij amacıyla bunu yapıyor.

Beatsommelier

Şöyle açmak isterim. İşi Napster’a kadar götürecek olursak streaming platformlarının özgürleştirici olduğu argümanı ile başladık. Müziğe hemen ve ücretsiz erişim anlamında tam bir devrimdi. Ancak öyle bir noktaya geldi ki sanatçıları artık daha çok tıklamaya doğru yönlendiren ve üretimlerini de bu biçimde etkilemiş (örneğin artık albüm değil de EP’lerin çok daha fazla çıkması) olan bir düzleme girdik. Streaming’i sanatçıyı ve müzik dinleyeni sınırsız seçenek sunuyormuş gibi yaparak aslında seçeneksizleştiren bir yanı olduğunu söyleyebilir miyiz?

Murat Beşer

Şimdi müzik endüstrisinin çeşitli evreleri var. Bir dönem fiziki baskı her şeyi döndürüyordu. Yani bu 45'lik plak olsun kaset olsun CD olsun plak olsun, fiziki olarak basılan her şey bir dönem müzik endüstrisinde kazanç anlamında her şeyi domine ediyordu. Bir dönem geldi fiziki baskılar para kazandırmamaya başladı ve plak şirketleri “management'ın içine girdi. 360 dedikleri bir sistem icat ettiler ve burada sanatçının sahnesinden de para kazanmaya başladılar. Fakat artık günümüzde 360 sistemi de  sanatçıya ve şirkete para kazandırır olmaktan çıktı. Şu an müzik dünyası tamamen dijital tarafından domine edilen bir durumda. Hiç kimse bin tane plak satışından beş bin tane plak satışından hatta on bin tane plak satışından ahım şahım para kazanmaz. O manada sanatçının bu sömürü sistemi içerisinde bu çarklar içerisinde ezilişinin kaderi değişmedi. Yani sistem ne kadar değişirse değilsin format ne kadar değişirse değişsin sanatçının kaderi değişmedi. Şu an mesela içinde bulunduğumuz dijital çağda herkesin kendi şarkısını yaptığı ve kendi kendine yayınladığı ortam var. Bence özgürlük adına tam bir palavra. Yani bu sistem bir özgürlüğü falan ifade etmiyor. Çünkü artık o kadar çok insan kendi imkanlarıyla o kadar çok şey üretip dijital ortama salıyor ki rekabetin çok hırçınlaştığı ve bütün sistemin  adaletten uzaklaştığı bir yerde yeni müzik üretenlerin seslerini duyurma şansı eskiye oranla çok daha az. Yeni sesler kakafonide kayboluyor aslında. İşte internet ortamı var kendin yap kendin üret kendin orada yayınla, bu da senin özgürlüğün falan bence tam bir palavra, hatta esaretin ta kendisi. Sanatçı bugün eskisinden daha esir. Çünkü dijital ortamda bir şarkıyı yayınlayıp istediği mertebeye ulaştırması, istediği tepkiyi alabilmesi bundan 20-30 yıl öncekinden çok daha zor, hatta imkansıza yakın. O nedenle de sanatçının sömürüsü bana göre geldiğimiz bu dijital noktada katmerlenmiştir.

Beatsommelier

Biraz daha müziğe doğru döneyim yani hep müziği konuşuyoruz da şu sıralar en çok dinlediğiniz sanatçı kim ya da kafanızda dönen şarkılar?

Murat Beşer

Ben bir kere hip hop'tan tut Türk halk müziğine yazmam gereken her şeyi yazmadan önce ya da yazarken en üç kere beş kere dinliyorum. Yani bir müzik yazarı olarak bana gelen infolardan, basın bülteninden falan ya da internette haklarında yazılmış üç beş cümleden ilham almıyorum.

Ben albümü dinler ben de yarattığı intibaı, taşıdığı değerleri ve oluşturduğu fikirleri bulur, onları kâğıda dökerim. Bana göre müzik yazarlığı budur. Ha bunun dışında ne dinliyorum. Vallahi halen eski cazları dinliyorum. Yetmişli yılların proglarını senfonik rock’larını dinliyorum. Yenilerden de özellikle de sohbetin başında da ifade ettiğim üzere 2000 sonrasından da R&B hip-hop ve urbanları dinliyorum.

Beatsommelier

Hemen hip-hop’dan şu sıralar en sevdiğin bir iki isim alalım Murat abi.

Murat Beşer

Ben hip hopu yani cazdan ve R&B'den çok fazla ayırmıyorum ama mesela şu sıralar Beyoncé'lardan tut Pharrell Williams'lara dek Onların soundların ve prodüksiyonlarının mükemmelliğine bayılıyorum. Onlarla ilgili bulduğum maksileri, plakları alıp mümkün olduğunca setime yerleştirmeye çalışıyorum.

Beatsommelier

Bu soruyu biraz şundan dolayı sordum. Hip-hop’ın 50. yılını kutluyoruz. 73 yılında New York'ta bir partiyle başlayan bir sürecin kendi adıma 90'larda peak yapmış diye hissediyorum. 2000'li yılları da  bunun devamı olarak görüyorum. Hip-hopu 50 yıl olarak ele aldığınızda Murat abi, sizde iz bırakan dönemler ve iz bırakan isimler kimlerdir?

Murat Beşer

Her dönemi farklı hip hopun. Şöyle ki 70'li yılların sonunda sisteme karşı, ırkçılığa karşı insanın sesi olarak bir başkaldırı olarak ortaya çıkmıştı. Fakat her başkaldırı olarak muhafazakâr değer yargılarına karşı ihsan eden bir alt kültür olarakzaman içerisinde sistem tarafından evcilleştirildi. Ve bugüne geldiğimizde mainstream oldu. Yani o enternasyonal asilerin hepsi ulusal birer insan haline gelip sistemin çarkları içerisinde kendine yer buldu. Ve sistem kendisi tarafından bir süre sonra o karşı olduğu sistem ona para kazandırmaya ve onun kendisinden para kazanmaya başladı. Hip-hopun da acıklı tarihi budur. Hip-hop artık mainstream'dir. R&B, hip-hop bugün dünyada rap. Yani 2000'li yıllardan sonra müzik endüstrisinin yarattığı en büyük mainstreamlerden biri olarak en büyük endüstrilerden biridir. Ancak itiraf etmeli ki, muazzam prodüksiyonlar söz konusu…

Beatsommelier

Peki şuraya dayandırabilir miyiz? Bu benim kendi fikrim sadece. Seksenlerde biliyorsunuz çok büyük siyahi ayaklanmalar oluyor Amerika'da. Ve bu ghetto mantığı işte Campton olsun, şey olsun, Stapleton'da olsun. Bunlar buralardan çıkan Ice Cube ya da işte Dr. Dre. Esasında sizin bahsettiğiniz kırılma evet seksenlerin başında bir kırılma var. Ama esas sanki 90'lara gelirken zenginlik kisvesi altında. Öyle bir yere bağlayabilir miyiz acaba?

Murat Beşer

Seksenlerde indie müzik vardı, indie label'lar vardı. Bunlar sadece hip-hop konusunda rap konusunda değil örneğin İngiliz popunda, Amerikan popunda, rock'ında da varlardı ve oldukça aktiflerdi. Bir sürü lokal topluluğun çıkışı bu indie label’lar sayesinde olmuştu. Küçük bütçelerle albümler yaparlardı ve büyük şirketleri kıskandıracak kadar satış elde ederlerdi. Fakat bu sistemde eşyanın tabiatı gereği doksanlı yıllarda bunların neredeyse hepsi büyük firmalara satıldı. Tabi o label’lar satıldığında bu label çatısı altında müzik üreten sanatçıların basım hakları da satılmış oluyor. Bu da bir yerde hem sanatçıyı hem de türü evcilleştirmiş oluyor. Hip-hop'un akıbeti de biraz böyle. Aslında bütün doksanları alternatif müzik tarihi açısından biraz böyle okuyabiliriz. Hip-hop’da new-wave’de doksanlarda böyle bir dönüşüm yaşadı.

Beatsommelier

Şimdi sohbetin can alıcı diğer gündemine geçelim. Sizi siz yapan beş plak Murat abi, hayatınızı ne şekilde yönlendirdi? Ne zaman ve nasıl hayatınıza girdi, etkileri neler oldu bu konuları detaylandıralım.

Murat Beşer

Hayatımı değiştiren beş plağı sorman benim için yanıtı çok düşündürücü ve zor. Çünkü hayatımı değiştiren yüz plağı sorsan daha rahat cevap verebilirdim. Çünkü yüzden hatta birkaç yüzden beşe indirmek benim için o kadar zor ki. Hangisinden vazgeçsem de beş tane plak örnek göstersem diye çok düşündüm. O yüzden ben de dönemlere böldüm ve o dönemlerden en sevdiğim beş tanesini örnek vereyim diye seçip getirdim. 

Burada beş plak var ama bin plağa bedel. Kaç tane olursa olsun, her zaman bir numarada King Crimson'un ilk albümü “In The Court of Crimson King” olacaktır. Bende bu plağın Melodi Plak tarafından yetmişli yıllarda basılan yerli baskısı vardı. Biz doğma büyüme Fatihliyiz. Apaçi Ayhan mahallemizin abisi. Ben zaten hayatımı değiştiren ilk dönem plakların hepsini Apaçi Ayhan’da gördüm. O dönem Pay Kuponu Mağazası vardı. Günaydın'ın Kelebek ekinde pay kuponu verirlerdi. Oradan sen pay kuponu keserek belli bir kupon biriktirdiğinde mağazaya gidip her bir eşyanın kupon karşılığı fiyatı vardı ve onu alabiliyordun. King Crimson'un bu albümünün yerli baskısı da listede vardı ve 49 kupondu. 49 pay kuponuna mesela annem tabak takımı veya çatal bıçak takımı alabiliyordu. Ben anneme yalvarıp 49 tane kuponunu alıp bu plağı almıştım. “In the court of the Crimson King” benim her zaman bir numaramda kalacak.

Beatsommelier

Kaç yılında tam aldınız Murat abi bunu? Kaç yılında tekabül ediyor?

Murat Beşer

Yetmişli yılların ikinci yarısında aldım ama plağın tarihi 69'dur. Bizdeki yerli baskı tabi daha sonra yapıldı. Albümün kapağı da zaten harika ama yerli baskısı çift kapak değildi.

Beatsommelier

Peki bu albümdeki en sevdiğiniz şarkı?

Murat Beşer

Ayırt etmek zor olsa da “I Talk To The Wind”i çok seviyorum. Sebebi ise çok yumuşak bir şarkı olması, albümü ilk dinlediğinizde hemen akılda kalacak mahiiyette duygusal ve romantik bir şarkı olması. E zaten o zaman çocuğuz da hemen aklımızda yer etmiş.

Beatsommelier

Murat abi burada bir de Frank Zappa görüyorum, “Apostrophe”. Bu albümün sizdeki yeri nedir? Hayatınızda nereye tekabül ediyor?

Murat Beşer

O dönem yabancı plaklar çok bulunmadığı için bizden büyük uzun saçlı rockçı hippie abilerden bulabildiğimiz plakları bir iki hafta dinlemek için ödünç alırdık. Apaçi Ayhan önderliğinde böyle bir plak takası kültürü oluşmuştu. Apaçi’nin evine gider bu plakları dinlerdik. “Apostrophe” Apaçi ile birlikte yıllarca bıkmadan dinlediğimiz bir plak oldu. Zappa dönemine göre o hippie rakçı kuşak tarafında da ayrıksı bir yerdeydi. Zappa müziği ilk dinlediğinde zor bir müziktir. Çünkü alışıldık klasik kalıplardan çok uzaktır. Peki bizi nesi çekti? Biz o dönem gitar aşığıydık. Bu albümde de korkunç gitarlar çalmış Zappa. Her dinlediğimizde ayrı bir detayını keşfediyorduk daha da aşık oluyorduk albüme. Tabi albüme ve Zappa’ya giriş böyle oldu ama sonrasında sözlerini, aranjmanlarını, armonisi vb. derken Zappa hayranı olduk çıktık, çok entelektüel bir müzisyen. Sadece plak değil bu albümü dinleye dinleye kaç kaset eskittim ben bilirim. Bir de kısa bir albümdür, 31 dakikadır. O yüzden her gün defalarca döndüre döndüre dinlersin.

Beatsommelier

Bu kaç yılına tekabül ediyor hayatınızda Murat abi?

Murat Beşer

Ya bu da yetmişlerin ikinci yarısı. Yani Apaçi Ayhan’a çıraklık yaptığım dönem. O olmasaydı ben böyle bir müzik sever olmayabilirdim. Odur bana bu plakları öğreten. Aşıyı yapan adam Apaçi. Müzik benim karakterimi hep yapıcı yönde etkiledi şimdiye kadar.

Beatsommelier

Gözüme çarpan üçüncü plak The Cure. Bu da tabi seksenler. Az evvel bahsettiğiniz indie label mefhumunun aslında kan can bulmuş hali The Cure. Benim de biraz çıkarım yapasım geldi izninizle. Cure indie tarafını hiç kaybetmeden istediği zaman popülerleşebilen, istediği zaman da köklerine geri dönebilen çok kendine has bir grup olarak geliyor bana. Bir taraftan da şöyle düşünüyorum. Yetmişlerin Clash ya da Sex Pistols’u ile kıyasladığımızda 80 sonrası Thatcher dönemi apolitikleşmesinin de bir maşası mı oldular diye de düşünmeden edemiyorum. Sizin bakışınız nedir?

Murat Beşer

Müzik tarihindeki en zeki topluluklardan biri The Cure. Çünkü 79 yılında ilk albümünü çıkarttığında müzik dünyasının ihtiyaç duyduğu bazı formülleri çözmüştü.

Beatsommelier

Ne gibi formüller?

Murat Beşer

Mesela dönemin ruhunu yakalama konusunda. The Cure İngiliz bağımsız camiasından geliyordu ve o kısa kesik riftler, gitar riftleri, homurdanan baslar ve atak görünen minimal davullar: formül buydu ve bu formülü en iyi işleyen topluluklardan bir tanesi The Cure. Her albümlerinde de üstüne koya koya gittiler, ayrıca tarzlarını zamanın ruhuna ve o dönemin gençliğinin bulanımlarına hitap edecek şekilde de geliştirebildiler.

Murat Beşer

Diğer soruya gelecek olursak The Cure hiçbir zaman bazı topluluklar gibi açıktan politik sloganlar atan, politik göndermelerde bulunan bir isim olmadı. Daha ziyade toplumun içinde bulunduğu bunalımın bireydeki psikolojik yansımasını işledi ve insan ruhundaki karanlık dehlizleri tercih etti. Ama sen eğer bir analoji kurmak ihtiyacı hissedersen, The Cure'ün de bu manada içinde yaşadığı toplumdan hoşnut olmayan insanların sesini dile getirdiğini söylemek mümkün. O manada dönemin ruhunu bunalan genç insan üzerinden seslendirdi. Zaten herkesin politik bir şey yapmasına da gerek yok. The Cure’un şifrelerinden bir tanesi de buydu.

Bu The Cure'un ikinci albümü “Seventeen Seconds”, 1980 tarihli. Bu plağın elime geçmesi ise, bizim okuldan arkadaşımızın abisi Cumhur Okan vardı, Kızıltoprak’ta otururdu ve nispeten varlıklı bir ailenin çocuğuydu. Yurt dışına sıkça giderdi ve yeni eğilimleri çok iyi takip ederdi. Bu plağı ilk kez Cumhur’da görmüştüm ve ondan almıştım.  Benim bu albümle tanışma tarihim ise 1985'tir. Tabi o dönem de çok başka. Mesela o dönem bu topluluklar pek bilinmiyordu ya da ön yargı ile yaklaşılıyordu. Ben örneğin Beyazıt meydanında Zihni’den üç tane The Smiths plağı aldığımda rakçı abilerim neredeyse meydan dayağı çekecekti. The Cure’da aynı hesap. Çünkü onlara göre bu gruplar pop’tu, hatta diskoydu. Onlara göre muhallebi çocukları bunları dinlerdi. O dönem bunları anlamak, kavramak, dinlemek, misyonerliğini üstlenmek falan her babayiğidin harcı değildi. Ben o dönem Mimar Sinan Güzel Sanatlar Okulunda Resim Bölümü öğrencisiydim. Bir de müzik yapmaya çalıştığımızı bir ekip vardı Tünel’de stüdyoya girerdik. Sürekli “Play for Today” şarkısını çalmaya yeltenirdik. Notasını akışını tutturduk ama bir türlü o şarkının ruhunu yansıtamazdık. Cure sayesinde müziğin sadece notaların yan yana geldiği bir mefhum olmadığını bir şekilde öğrendik.

Beatsommelier

Murat abi seksenlere dokunmuşken sen tabii çok önemli de bir isimsin müzik camiası için. Stüdyo İmge dergisiyle birlikte o dönem aslında bütün bu şeyleri de aslında biraz Türkiye gündemine sokan da bir insansın. O tecrübenden kısaca bahsedebilir misin?

Murat Beşer

Ben üçüncü sayısından sonra Stüdyo İmge’ye editor oldum. Önce Kadir Çöpdemir oradaydı ve ben yazardım. Kadir’in pop tarafı ağır basıyordu. O dönemin pop şarkıcılarını promote etmeye çalışıyordu. O yönelim tabi Stüdyo İmge okuru için yemedi. Derginin takipçileri rakçıydı. Fakat ben de biraz ileri gittim tabii. Rakçılara açtığım alan kadar punkçılara, rapçilere ve indie’cilere de alan açtım. Kadir Çöpdemir'in arabesk ve popçular yüzünden uğradığı hışmın bir miktarını, o kadar şiddetli olmasa da, ben de yaşadım. Sonradan indie, alternatif sesler anlaşılmaya başlayınca o baskıdan kurtuldum. Zaten Nirvana ve Eminem ile birlikte benim daha öncesinde savunduğum her şey rüştünü ispat etti.

Beatsommelier

Dördüncü albümümüz ise Shoegaze şahı Cockteau Twins’den “Garlands” albümü. Murat abi bu albümle ne zaman tanıştın?

Murat Beşer

The Cure ile aynı dönemde tanıştım sayılır. Yani belki 1 yıl önce ya da sonradır. Bu albümde yine Cumhur'un getirdiği plaklardan biriydi. Cumhur'la biz o dönem İtalyan kültüre gidip İtalyanca öğrenip oraya gitmeyi düşünüyorduk. Fakat ben ekonomik olarak böyle bir aileden gelmediğim için benim hayalim kursağımda kaldı ama Cumhur gitti. Cumhur her defasında iyi plaklarla döndü. Ben de ondan beslendim plak olarak. “Garlands”da Cumhur'un getirdiği plaklardan biriydi. Benim elime geçişi ise kolay olmadı, “sen gittiğinde tekrar alırsın bulursun” diye yakapaça elinden aldığım plaklardan biriydi. “Garlands” benim üniversitede öğrencilik dönemimde en karanlık depresif dönemlerimin ilacıydı. Binlerce kez dinledim desem abartı olmaz.

Bu albümü bugün bile pikaba koyduğumda tüylerim diken diken olur. Zaman makinesine binmiş gibi kendimi seksenlerin ikinci yarısında bulurum. Alternatif müziği ve tarihini anlamak, dinlemek, öğrenmek, biraz da olsa irdelemek istiyorum diyen her müzik genci bu albümü en az bir kere dinlemelidir.

Beatsommelier

Şu sıralar çok yine dinleniyor Murat abi. Yani çok gençler tarafından baya My Bloody Valentine olsun, Cocktail to Wins olsun başka bir sürü örnek verebiliriz.Onun sebebini neye bağlayabilirsiniz?

Murat Beşer

Onun sebebi YouTuberlar, Influencerlar, bir de bazı Netflix’vari platformlar için diziler. Başka türlü 18 yaşındaki hiçbir genç, başka hiçbir kanaldan Slowdive hayranı olamaz. Başka hiçbir 16 yaşındaki çocuk kolay kolay Fleetwood Mac ya da Kate Bush hayranı olmaz.

Beatsommelier

Ama bulduğu gibi onları çarpıyor olması da bunların ne kadar kaliteli olduğunu aslında bu dinlenen şeylerin.

Murat Beşer

O yorumu onlara bırakıyorum. Yani şimdiki müziklerle onlar, bunlar arasında ne kadar fark var, onu artık onlar kendisi değerlendiriyor. Baktığınızda ben bu albümü çok seviyorum kendi adıma, şükürler olsun.

Murat Beşer 

Son albüm Sigur Ros’tan “Agaetis Byrjun”. Bu albüm çıktığında internet vardı hayatımızda artık. Internet vardı da aslında var mıydı? Bu albümü telefondan dial-up ile internete bağlanarak muhtemelen ben 1-2 haftada falan indirdim. Çünkü orada kullanıcılar vardı. Yani 10 kullanıcı da varsa onlardan download edersen üç kilobayt beş kilobayt. Gıdım gıdım iniyordu. Bir de koparsan o ana kadar indirdiklerinde yanardı. Mesela sabahın dördünde beşinde kalkıp telefondan dial-up bağlanıp buradaki bir parçayı indirmek için böyle günlerce hafta falan bilgisayarın başında oturduğumu hatırlarım. Bu gerçekten plak bulmaktan çok daha zahmetli bir şekilde bilgisayarıma inmiş bir albümdü. Ama bu albümde özellikle ısrar etmemin başka bir anlamı vardı. Bu albüm benim eşimle aşkımın albümü. Bu bizim eşimle tanıştığımız albümdü. Dolayısıyla daha önce anlattığım albümlere oranla bu albümün benim hayatımdaki ehemmiyeti diğerleriyle mukayese götürmez diyebilirim. Özel bir tişört bile bastırdık biz bu albüm için. 

Beatsommelier

Bu sıcak sohbet için çok çok teşekkürler Murat abi,

Murat Beşer

Ben teşekkür ederim

Bloga dön

Yazar

Ahmethan Vural